İçinde yaşadığımız çağda belki tarihin daha önce görmediği kadar hızlı bir dönüşüm yaşamaktayız. Ve hatta çoğunlukla bu dönüşüm şimdiki zamanda hissedilememektedir. Bu dönüşümü olanaklı kılan şey ise iletişim devriminin merkezinde yer alan “sosyal medya”dır. Farklı güdülerle üyelik oluşturarak katıldığımız “sosyal ağlar” ile bugünkü anlamda “sosyal medya” arasında temel farklılıklar bulunmaktadır. Atılan ilk mailden bugünün sosyal medyasına kadar geçen sürede dünya, öngörülemeyen şekilde yeni bir dijital kimlik ve dijital topluluğun, dolayısıyla yeni bir ortak bilincin oluşuma şahit olmaktadır. Başlangıçta amaçlanan çift yönlü iletişim kanalı; bilginin paylaşıldığı, fikirlerin ve kararların geliştiği, oluştuğu ve yeniden üretildiği bir kamusal alana doğru genişlemektedir. Peki bu duruma nasıl gelinmiştir? Üyelerin oluşturduğu sosyal ağdan, bireylerin oluşturduğu sosyal medyaya geçiş nasıl olmuştur.
Öncelikle sosyal ağların yapısında gerçekleşen bazı teknik değişimlerin buna büyük katkı sunduğunu söylemek gerekmektedir. Tabi bu değişimler, bu ağların sahibi olan sermayenin tek başına verdiği kararlardan öte, tabanın/üyelerin eğilim ve talepleriyle de şekillenmiştir.
Bir çok sosyal ağ ve teknik özelliğin katkısını da göz ardı etmemekle birlikte basit olarak, Myspace ve Facebook arasındaki temel bir farkın sosyal ağ ile sosyal medya arasındaki farka işaret edebileceğini düşünmekteyim. Facebook kendinden önceki diğer sosyal ağlara benzemekle birlikte “Haber Kaynağı” özelliği ile sosyal medyanın öncüsü olmuştur. Birbirleriyle, mesajlaşmanın daha esnek bir çeşidiyle iletişim kuran sosyal ağın üyeleri, haber kaynağı sayesinde, yakın/uzak çevresinden, tanıdığı kişilerden haberlerin güncellik sırasına göre sıralandığı bir “duvar” ile karşılaşmıştır. Bu duvar, coğrafi, maddi, ve zamansal koşullar nedeniyle bir araya gelemeyen kişilerin birbirlerinden haber aldıkları, fikir paylaştıkları ve ilişkilerini kuvvetlendirebildikleri bir alan yaratmıştır. Geleneksel ilişkilerin hayat bulduğu ortak kamusal alanlar gibi “duvar” da, başlarda anlaşılamayan bir kamusal alan deneyiminin öncülü olmuştur. Aslında bu duvar bu anlamda, geleneksel ilişkiler arasında ekonomik ilişkilerin ördüğü duvara karşılık, bireyin onu aştığı başka bir duvar görevi görmüştür.
Ekonomik ilişkilerin insanları geleneksel ilişkilerinden kopardığı, ülke genelinde dağıttığı ve yalnızlığa mahkum ettiği bir ortamda, birey yalnızlığını aşabileceği bir kamusal alana sahip olmuştur. İnsanlar, gittikleri bir sosyal etkinlikten, siyasal etkinliğe kadar bir çok faaliyetini bu alanda paylaşmaya başlamıştır. Devletler, sivil toplum kuruluşları, yayın organları, spor kulüpleri ve şirketler gibi kurumlar aslında bireylerden oluşan soyut varlıklardır. Bireyin kendisi, topluluklarla iletişim kurmak için, kurumsal kimliğin olanaklarının ötesinde bir olanağa sahip olmuştur.
Bu noktada bireyler, temsil ettikleri kurumların ötesinde önem kazanmıştır. Dolayısıyla “duvar” kurumların resmi söyleminin ötesine geçerek, bireylerin söylemini içeren bir yapı kazanmıştır. Artık insanlar, toplumsal meselelerin aslını onu yaşayanlardan doğrudan, en hızlı ve en doğru şekilde alabilmektedirler. Bilgi, kişinin kendisinden ya da yakınlarımızdan ağızdan ağıza ulaştığı için ana-akım medyadan daha güvenilir bir kaynak ortaya çıkmıştır.
Facebook’tan Twitter’a geçiş ise, süreci ulusal ve uluslararası düzeye taşımıştır. Çünkü “duvar” mantığına ek olarak Twitter “Hastag” teknolojisini de kullanmaktadır. Hastag’ler sayesinde bir mesaja, ilgili olduğu bir etiket eklenebilmektedir. Bu etiket sayesinde, o etiket altındaki mesajları inceleyen kişilerin de mesaja erişimi olanaklı olmaktadır. Haliyle sadece çevremizle değil, uluslararası düzeyde fikir paylaşımının da yolu açılmıştır. Yerel olan, ulusal ve uluslararası ile iletişime geçmiştir. Ortak bilinç yerelde oluşmakla birlikte uluslararası düzeyde de yeniden üretilmeye başlamıştır. Farklı düzeyde yeniden üretilen bilgi, yerelin kararlarında da uluslararası bir fikrin katkısına imkan tanımıştır.
Koray Biber
www.mkoraybiber.com