Coğrafi şartların birbirinden ayırdığı insanlık, ortak sorunların çözümü için yöresel sosyal ortaklıklar/gruplar meydana getirmiştir. Ortak gruplar arası etkileşimler, yerel düzeyle kültürlerin oluşumunda büyük etkiye sahiptir. Köy meydanları, kahvehaneler vb. ortak alanlar sayesinde ortak davranış ve mücadele biçimleri ortaya çıkmıştır. Ancak kentleşmenin ve kapitalizmin etkisiyle, birbirine organik bağlarla bağlı olan insanlar kaybolmaya başlamış, geleneksel bağlar aşınmış ve kamusal alanlar sınırlanmış ya da yalnızca maddi olanaklara sahip kişilere açık hale gelmiştir.
Kamusal alanlardan uzaklaşan insan yalnızlığa itilmiş ve iletişim ikili üçlü gruplar arasında sınırlı kalmıştır. Liberalizmin iddia ettiği gibi geleneksel bağlarından koparılan kişi birey olamamıştır. Marx’ın da belirttiği şekilde, kişiler bu defa piyasa ihtiyaçlarına göre yeni kapalı ilişkiler kurmuşlardır. Bireyin ürününe, emeğine, toplumuna ve mekana karşı yabancılaşmasına neden olan bu süreç, feodal toplumun insanını ortadan kaldırmış ama bu defa özgür bir birey değil, korkularıyla hapsolmuş bir birey yaratmıştır.
Sosyal Medya ile Yeniden!
Günümüzde ise korkularını yenmek için yeni yöntemler keşfetmiş yeni bir insan tipinin ortaya çıkışına şahit olmaktayız. Teknolojinin zamanla, yaşam şartlarının ve coğrafi koşulların iletişimi kısıtlayan etkisini azaltan “sosyal medya” gibi çözümler üretmesi, insanların uzakta olanla daha hızlı, daha esnek ve daha etkili iletişim kurabilmesine olanak sağlamıştır. Dolayısıyla uzun süredir, kolektif bilincin yardımından uzak kalmış ve yalnızlaşmış birey, yeni ve bu defa çok daha etkin bir kolektif bilincin desteğine kavuşmuştur.
Şehirleşme ile kaybolmaya yüz tutan yöresel cemaatlere benzer şekilde bu defa ortak ihtiyaçlar, ilgi alanları, talepler etrafında bir araya gelen yeni bir grubun/cemaatin oluşmaya başlamıştır. Birey, aidiyet duygusuna ve kimlik arayışına karşılık bulabilecek yeni bir alan kazanmıştır. Farklı sosyal ağlardaki farklı grup ve topluluklarda var olarak, fikir paylaşarak, fikirleri dönüşen, yeni değerler üreten ve bu yeni değerler ile kendini yeniden tanımlayan “dijital birey” oluşmaktadır. Bugün, her gün kendisini takip eden binlerce kişiyle karşılıklı etkileşim kuran; takipçi, beğeni, içerik sayısıyla kendine değer atfeden; bir etkinlikte bulunmadan, yemeden, gitmeden, yapmada önce fikir alarak ortak bilinçle karar veren “dijital birey”in oluşumuna şahitlik etmekteyiz.
Dijital Birey’in Doğuşu
Toplumun ona dayattığı değer kalıplarının dışında, kendi değerlerini üreten ve benzer değerlere sahip kişilere kolaylıkla erişebilen ve yalnız olmadığının, marjinal olmadığının farkında bir birey doğmaktadır. Bugün toplumun olumladığı şekilde giyinmeyen, müzik dinelemeyen yemek yemeyen vb. gruplar, Google’a girerek benzer kişileri bulmakta, kendi yerellerini aşarak sosyal medya ile yeni bir kamusal alanda kendilerini var etmektedirler. Bazılarımız dijitalleşerek, daha gençlerimiz ise dijital dünyanın içinde doğarak “dijital birey”in oluşumuna katkı sağlamaktayız. Bugün aktif kullanalım ya da kullanmayalım, hemen hemen çoğumuz dijital kimliklerimizi – Facebook hesaplarımızı- alarak dijital dünyada var olmaktayız.
Bu yeni dijital birey, yerelden uluslararasına kolaylıkla erişme imkanına sahiptir ve çok kültürlülüğün hiç olmadığı kadar farkına varmaktadır. Ulusal sınırları aşan bu ilişkiler ağı, uluslararası düzeyde bir kolektif bilincin oluşmasına katkı sağlamaktadır. Çokkültürlü bu yapı, ancak ortak değerler altında, daha genel talep ve fikirlerde ortaklaşabilmekte ve insan hakları, adalet, eşitlik söylemi bugün hiç olmadığı kadar önem kazanmaktadır. Bu uluslararası kolektif insan bilincinin özgürlük, adalet ve eşitlik söylemini artık en küçük yerel olayda dahi somutlaştığını söyleyebilmekteyiz. Tabi bu somutlaşma süreci, yerel deneyimler ve kazanımların tecrübe edildiği ölçüde hızlanacaktır. Başka bir ifadeyle uluslararası “dijital birey”, kendini pratikte tecrübe edebildiği ve kararlara etki edebildiği ölçüde daha da anlam kazanacaktır.
Gerçek Taleplere Ulaşabilmenin Bir Yolu…
Dijital kabileler, çok merkezli anonim ve hakim olunamaz bir güce de işaret etmektedir. Birçoğumuz artık, sanal hayattaki ve fiziksel hayattaki deneyimlerimizi birbirinden ayıramıyor ve kimlik ve imajlarımızı her iki dünyada birden yönetiyoruz. Dijital birey, hızla yeni ilişkiler kurmakta, fikir alışverişinde bulunmakta, beraber alışveriş yapmakta, karar vermekte ve itiraz etmektedir.
Tıpkı geleneksel köy kahvelerinde, meydanlarda, toplanılan evlerde olduğu gibi etkileşim herkesin gözü önünde gerçekleşmektedir. Ancak geleneksel kabileden farklı olarak dijital kabileler fiziksel koşullar ve geleneksel bağlar etrafında değil; ilgi alanları, ortak talepler, ortak zevkler ve ortak korkular etrafında bir araya gelmektedir. Başka bir ifadeyle, kendileri dışında belirlenmiş bir kimlikle değil, kendi ihtiyaçları, zevkleri, korkuları ve talepleriyle şekillenmiş kendi kimlikleriyle bir araya gelmektedirler. Bireylerin kendi kimlikleriyle oluşturduğu topluluklar, daha gerçek talepleri yansıtan siyasal tavırlara dönüşebilmektedir.
Grubuna daha güven ve inançla bağlı bu bireyler, gezi parkı olaylarında şahit olduğumuz gibi, korkularını aşma noktasında daha başarılı olmaktadırlar. İçinde yaşadığımız bu dönem, bu “dijital kabile”nin kendini pratik hayatta ve karar alma süreçlerinde test ettiği bambaşka bir dönem olacaktır.
www.mkoraybiber.com